Kadının toplum hayatındaki yeri, tüm medeniyetlerde uzun bir gelişmenin sonucu olmakla birlikte bugün bile eleştiri konusudur. Eski Türk uygarlıklarında “kadın”a verilen önem çok daha büyüktür. Aile kutsal sayılır ve ailenin temeli “kadın”dır. Anadolu’da seyahat eden İbni Batuta seyahatnamesinde Türk kadınlarından şöyle söz eder. “Burada acayip bir hal gördüm. Türkler nezdinde kadınlar tazim görmektedir. Kadınların mertebeleri erkeklerden yüksektir.” Hal böyle iken, günümüz medeniyetlerinde kadına verilen değerin azalması ile hapis hayatı süren, evinden çıkamayan ya da özgürce yaşam hakkını kullanamayan bir kadın figürü ile karşılaşılmaya başlanmıştır. Durum bu yönde ilerledikçe “kadın” korunmaya muhtaç bir varlık olarak görülerek, oluşturulan sığınma evleri ile kadının korunacağı düşünülmüştür. Oysaki “kadın” böyle bir korunmayı düşlememektedir. Kadının, her canlı gibi belli bir korunmaya ihtiyacı vardır ancak; arzuladığı kitli kapılar ardında olmayan, özgür bir hayat sürebilmektir.
Kadına sağlanacak mekan; bir “sığınma” durumundan öte, kentle bütünleşik, doğayla iç içe bir yaşam sürebileceği ve topluma, hayata yeniden kazandırılabileceği bir kurgu içerisinde olmalıdır.
Kadın, hayattan izole edilmemelidir. Özgüveni kırılmış kadınlar için, onları yenileyen, hayata bakışlarını değiştirebilecek ve üretime katkı koyabilecekleri mekanlar ile kadının sığınan değil, üreten bir özne olarak kent hayatına kazandırılması amaçlanmaktadır. Üretmenin ve başarmanın verdiği haz ile kadından alınan mutluluğun, kadının kendi çabası ile yeniden sağlaması ve kadının topluma kazandırılmasında büyük bir kuvvet olacaktır. Öyle ki bir kadın mutlu olursa, bir aile mutlu olur. Ve bir aile mutlu olursa tüm ülke mutlu olur…
Korunma ve sosyalleşme dengesinin, “mekansal bağlar” ile sağlanarak, avlulu yapı tipolojisi ile kamusal, yarı kamusal ve özel mekan artikülasyonun sağlanması amaçlanmaktadır.
Bir bireyin en büyük isteği ve özlemi olan aidiyet duygusunu, “evde olma” hissini sağlayacak anonim olmayan, karakteristik, kendi içinde özelleşen mekan arayışları ile deneyimleyebilecekleri farklı mekan kurguları proje özelinde geliştirilmiştir.
Lüleburgaz, İstanbul’u Trakya’nın iç bölgelerine bağlayan yolların önemli bir kavşak noktasında olmasıyla birlikte çevredeki yerleşimlerinde merkezi olabilecek konumdadır.
Kent makroformu incelendiğinde, mevcut kentin kuzey yönünde geliştiği ve nufüs artışı ile birlikte çeperlerine doğru yayılacağı öngörülmektedir. Bununla birlikte, güney aksında oluşturulacak yeni bir alt merkez ile kentin merkezcil dengesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda güney aksında bulunan proje alanı ve yakın çevresi ile bölge, kent için yeni bir alt odak oluşturma potansiyeline sahiptir.
Kentsel alt odağın unsurları olabilecek ve tüm kenti besleyecek potansiyele sahip; İstasyon Caddesi, Park, Belediye Hizmet Alanı ile Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademisi proje alanı yakın çevresinde konumlanmaktadır. Mevcut potansiyeller ile birlikte Lüleburgaz Yıldızları Kadın Akademisi’nin sağlayacağı düşünsel ve mekansal potansiyeller ile kente değer katacak bir alt merkez oluşturulacaktır.
Mevcut park alanının, proje alanı ile bütünleşik ele alınarak; zemin düzleminde, peyzajıyla birlikte bütüncül çalışan bir düzenleme öngörülmüştür. Mevcut parkın, Kadın Akademisi genel kurgusu ve fonksiyonlarından beslenerek canlandırılması ile kent hayatında yeni bir kamusal mekan olarak yerini alması amaçlanmaktadır.